Logo

Bakan Arslan, İNTES 26. Genel Kurulu'na katıldı

Bakan Arslan, İNTES 26. Genel Kurulu`na katıldı



Bakan Arslan, Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası (İNTES) 26. Genel Kurulu açılışında yaptığı konuşmada, altyapı yatırımlarının önemine işaret etti.

Kamu özel sektör iş birliğinin ekonomik kalkınmadaki yerine dikkati çeken Arslan, "İş yaparken sizleri öteki taraf değil, çözümün ortağı olarak görüyoruz, her türlü desteği veriyoruz. Çünkü iş yaparken elde edeceğiniz başarı sizin ama en az bir o kadar da bizim." ifadelerini kullandı.

Arslan, işverenlerin, çalışanların ve kamunun bir bütünün parçaları olarak birbirini tamamladıkça, istikrar ve güven sürdükçe son 15 yılda elde edildiği gibi nice başarıların elde edileceğini söyledi. 

Büyümenin anahtarının en önemli bileşenlerinden birinin inşaat sektörü olduğunu anlatan Arslan, sektörün, Türk ekonomisinin lokomotif sektörlerinden biri olarak 150 yan sektörü beslediğini ifade etti.

Arslan, inşaat sektörünün stratejik bir öneme sahip olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Bugün insanımız artık başını biraz kaldırıp çevresine baktığında, Türkiye’nin kalkındığını, geliştiğini, güzelleştiğini, ileriye doğru emin adımlarla yürüdüğünü görüyor. Binlerce kilometre uzayan yollar, açılan tüneller, yükselen köprüler, binalar... Tüm bunları Türkiye’nin çehresini değiştiren birer abide olarak gördüğümüzü, birer abide olarak can bulduğunu ifade etmek istiyorum. Bunlarda sizin emekleriniz var, sizin bıraktığınız önemli izler, eserler bunlar. Bu eserlerle milletimiz gururlanıyor, kendine olan özgüveni artıyor. Bu işleri ister Türkiye'de yapın, ister yurtdışında yapın Türkiye'deki insanlarımız bundan gururlandığı gibi yurtdışındakiler belki de geçmişin ezikliğinden kaynaklı çok daha fazla gururlanıyor, övünüyor."

Arslan, 2003'ten bu yana Türkiye’de hem inşa sektörü hem de ulaşım ve iletişim altyapısı açısından büyük gelişmeler sağladığını belirterek, 18 Mart’ta da 1915 Çanakkale Köprüsü’nün temelinin atılacağını anımsattı.

"Çanakkale geçilmez" sözüne atıfta bulunan Arslan, "Eğer amaç insanımızın sosyal refahının artırılması, ticaretin, sanayinin ve endüstrinin önünü açmaksa Çanakkale o zaman geçilir." dedi.

Geçmişte büyük projeleri yabancıların aldığını, Türk şirketlerin onlara taşeronluk yaptığını bildiren Arslan, "Artık geldiğimiz çok önemli bir nokta var, ya onlarla beraber projeleri yapıyoruz ya da onlar bizim alt yüklenicimiz konumunda. Bu da bizim geldiğimiz nokta açısından çok önemli. Tüm yatırımlar ve ortaya çıkan eserler, büyük resmi tamamlamak adına resme vurulan fırça izleridir." değerlendirmesinde bulundu.

Hükümet olarak ortaya koydukları projelerin hayata geçmesi için gayretlerin ortaya konulmasını isteyen Arslan, sektörde çalışanları mağdur etmemek adına tüm ödemeleri zamanında yaptıklarını söyledi.

"Yolumuza devam etmeliyiz"

Arslan, Türkiye'nin dünya ticaretinden aldığı payı artırmasının bazı çevrelerde çekememezliğe yol açtığını, bu kapsamda engelleme amaçlı PKK, DEAŞ ve    DHKP-C'nin ardından FETÖ'nün kullanılmaya başlandığını kaydetti. Arslan, "Şer odaklarının karanlık oyunlarını bozmalıyız. Bizim zayıf düşmememiz gerekiyor. Bizim güçlü bir şekilde yürüyüşümüzü devam ettirmemiz gerekiyor." dedi.

Herkesin, son 15 yıldır yaşanan istikrardan payına düşeni aldığını belirten Arslan, şunları kaydetti:

"Eğer, çift başlı yürütmeden kurtulup, tek merkezden yönetime geçebilirsek, son 15 yılda kat ettiğimiz mesafeyi, birkaç yılda kat ederiz. Önümüzdeki 2023, 2050 hedeflerini, çok daha hızlı yakalarız. Hükümet, sahada vatandaşlara sözler veriyor, o sözler çerçevesinde hükümet programı hazırlıyor, bunu uygulamak isterken vesayet odakları diyorlar ki, 'bu senin hükümet programın kafama uymuyor, vatandaşa verdiğin sözler beni bağlamıyor, çünkü ben birileri adına hareket ediyorum, maşalık yapıyorum, senin sistemin, vatandaşına verdiğin söz, hükümet programın beni bağlamaz, ben buna uymuyorum.' Sistemden kaynaklı bir ağırlık, bir çarpık yapı var. Oradaki en büyük sıkıntı bürokrat, 'doğruyu mu yapayım, mevzuata göre mi hareket edeyim' dediği zaman çelişki ve tıkanıklık başlıyor. Bu da, bürokratik oligarşi oluşturuyor. Burada bürokratın haklılığı var. İkinci tarafında, vesayet odaklarının beklentilerine hizmet etmeyen hükümet programına, yürütmeye birileri nasıl karşı çıkıyorsa, bürokratik oligarşide de bunu oluşturan üst düzey bürokrat, 'ey hükümet ben seninle aynı düşüncede değilim, ben senin hükümet programını beğenmiyorum, o yüzden kusura bakma buna göre çalışmam' dediği an yine tıkanıklık başlıyor. Biz tek merkezden yönetiliyor, tek merkezden idare ediliyor ve bu merkezin ortaya koyduğu programı uygulamaya yönelik herkes, gecesini gündüzüne katıyor olsaydı 15 yılda kat ettiğimiz mesafenin çok daha fazlasını kat etmiş olurduk."